EVLİLİK AŞK OYUNU DEĞİLDİR
Evlilik, insanlık tarihi ile başlar. İlkel toplumlardan günümüze kadar uzanan süreçte, farklı ritüellere sahip olmakla birlikte, kutsanan bir aile mefhumu ve mahrem-nâmahrem ahlâkı her zaman mevcut olmuştur.
İlâhî dinlerde getirilen ölçüler bir yana, insan zihninin/düşüncesinin ürünü olan inanç algılarında da, istisnalar olmakla birlikte, kadın erkek ilişkilerinde “belli bir ölçü” olagelmiştir. Hatta kendilerini tanrı tanımaz olarak nitelendirenler dahi, bu fıtri ahlaktan hissedardırlar.
Bu durum şüphe yok ki, insanların dini, dili, ırkı ve felsefesi ne olursa olsun; insan soyunun devamı için gerekli olan “saf üreme yolu”nun korunmasına yönelik tabii bir tedbirdir.
“Saf üreme yolu” ırkların/kavimlerin muhafazasını, nesil emniyetini ve hukuki bağlayıcılığı esas alan bir ilişki tarzını, yani evlilik müessesesini ifade eder.
Evlilik, sırf “cinsel karşılıktan ibaret” basit bir kurum değildir. Ancak karşıt cinslerdeki cazibe, insan neslinin devamını sağlayan sebeplerden birisidir. İşte bu cazibe, kadınla erkeğin birbirine ilgi göstermesine ve muhabbet duymasına ön ayak olur. Evlilik ise, bu ilgi ve muhabbetin hukuki/meşru platformlarda yankı bulmasıdır.
Kadın erkek ilişkisini “sınır tanımaz cinsellik”ten ibaret kabul eden, bunu “hayvanat ilişkisi”ne indirgeyen insanlar, az da olsa mevcuttur. Çeşitli sebeplerle fıtri/tabii ahlâktan uzaklaşan bazı insanlar, hazzın önünde hiçbir ölçü ve hiçbir sınır kabul etmemektedirler. O nedenle kadın erkek ilişkilerinde ne toplumsal meşruiyyet, ne dini ölçü, ne de hukuki mesned ararlar.
Bu insanlarda görülen büyük çelişkilerden birisi de şudur: Bir taraftan modern insana tek evliliği yakıştırırken, diğer taraftan sınırsız kadın-erkek ilişkisine “özgürlük ve modern birey” çerçevesini giydirirler. Şüphe yok ki bu durum, ya kadın ticaretine ya da şehvet budalalığına ait bir bakış açısıdır. Bu kadar bariz bir çelişkiyi izah etmenin başka yolu olmasa gerektir.
Kısaca bu durum; evliliği teşvik eden ve beşeri ihtiyaçları meşru/hukuki platformlarda aramayı önceleyen tüm unsurları lağvetmektir. Böylece “medeni birey” için, sınırsız partner arayışında tüm kapılar açılmış olacak!..
Halbuki evlilik hem bireylere hem de toplumlara sağlıklı bir nesil, sorumlu bir aile yapısı ve işleyen bir hukuk nizamı sağlar; kadınla erkeği ömür boyu “saygıdeğer” kılar. O nedenle evlilik müessesesi, titizlikle korunmalıdır.
Ne var ki, evliliği sorunsuz yürütmenin önünde bir hayli engeller de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı aile mefhumunun ve sorumluluk anlayışının doğru algılanmamasından kaynaklanmaktadır. Bilgisizlik, yetersizlik, idraksizlik ve sair benzer sebepler bu bağlamda zikredilebilir.
Bir kısmı sosyal çevrenin olumsuz katkılarından ve ekonomik sorunlardan kaynaklanmaktadır. Her iki tarafın yakın akrabaları ve sosyal çevreleri, yıpratıcı telkinlerde bulunarak evliliğe zarar verirler. Bunların üzerine ekonomik zorluklar kabus gibi çökünce, söz konusu evliliğin ömrü hayli kısalmaktadır.
Evliliği zora sokan problemleden bir kısmı, ekonomik ve sosyal çevre ile alakalıdır. Tabiri caizse bu durum “hızlı sınıf atlama” şaşkınlığından kaynaklanıyor. Gözlemlerimizden edindiğimiz sonuçlar bu yöndedir. Yoksa bu durumu tabii ve doğru buluyor değiliz.
Evliliğin kısa ömürlü olmasında etkili olan unsurlardan bir diğeri, gerçekte fiziksel cazibe ve şehvet üzerine bina edilmiş olmasına rağmen, “aşk evliliği” olarak lanse edilen yanıltıcı sloganlardır. Tutku, aşk değildir. Ne yazık ki gençler, “çabucak birlikte olmak için” karşıt cinste buldukları cazibeyi kısa yoldan aşka devşirerek, hem kendilerini hem de partnerlerini yanıltmaktadırlar.
Ebeveynlerin dayatması sonucu yapılan evlilikler ile, ekonomik çıkar hesabı yapılarak gerçekleştirilen evlilikler de aynı kategoride yer alırlar. Örnekleri çoğaltmamız elbette mümkündür. Bütün bu sorunlara, sonraki makalelerimizde açıkça değinecek ve çözüm getirmeye çalışacağız.
05.10.2012
Salih Küçük